Atlas Dergisi, Türk yayın dünyasındaki en önemli dergilerden biri. Bu sıralar 20. yaşını kutluyor. Sertifikalı koleksiyon sayısı verdi bu ay, 20 yılın arşiviyle beraber. Burada sayabileceğim pek çok önemli özelliğinin yanında benim için ayrı bir yeri var derginin. Kısaca anlatayım.
Sene 94. Ben lise son sınıftayım. Okulda bir arkadaşımda gördüm dergiyi ilk olarak. O kadar ilgimi çekmişti ki, elimden düşürmedim tüm gün boyunca. Daha sonra ben de almaya başladım.
Bahsettiğim dönemde ne internet var surf yapabileceğimiz, ne de belgesel paketi alınacak digiturk var. Dünya hala çok büyük insanlar için. Bilinmeze bakıyordum dergiyi karıştırırken.
O kadar etkilendim ki dergiden, üniversite tercihi yaparken coğrafya bölümleriyle doldurdum tercih formunu. Gençler bilmezler, biz sınav öncesi yapıyorduk tercihlerimizi. Atlas dergisi sayesinde bi milyon puanla coğrafya okumaya başladım.
Üniversite hayatım boyunca almaya devam ettim Atlas’ı. Okumak daha eğlenceli geliyordu artık. Makalelerdeki yerlerin nasıl oluştuğunu biliyordum, bilmediklerimi araştırıyordum. Ki coğrafya ders kitaplarında öyle renkli fotoğraf falan yoktur. Büyük çoğunluğunun yazım tarihi çok eskidir. Çalışmak sıkıcıdır yani. Coğrafya daha eğlenceli hale gelmişti benim için.
99 yılında coğrafya öğretmeni olduğumdan bu zamana kadar almaya devam ettim Atlas’ı. Bu sayıyı aldığımda ayrı bi mutlu oldum. Dile kolay 20 yıl!
National Geographic’i de çıktığı zamandan beri alıyorum. Ama ona karşı böyle bi duygusal bağım yok. Hakkını yemeyeyim; Evet, Atlas’a göre daha büyük organizasyon, daha büyük bir ekip, kanalı var falan. Ama makaleleri okurken yabancı kaynaklı oldoğunu bilirsiniz. Atlas öyle değildir, bizdendir, samimidir.
Tanıtım yazısı gibi olmaması için elimden geldiğince uğraştım. Fakat bu yazıyı yamak borçtu benim için. Şunu biliyorum ki bir dergi bir insanın hayatını değiştirebilir. Atlas Dergisi benim hayatımı değiştirdi.
İyi ki doğdun Atlas!