Hercule Poirot Kimdir?

Hercule Poirot, Agatha Christie’nin dünya çapındaki en ünlü dedektifidir. Belçikalı, ufak tefek, küçük kalkık bıyıklı, tertip ve düzen hastası olarak yorumlanabilecek bu karakteri, başmüfettiş Japp’ın tanımlaması ile (Double Sin) “20.yüzyılın en etkileyici ve dönemine damgasını vurmuş” insanı kabul edebiliriz. Şimdi sizlere en beğenilen Poirot olan David Suchet fotoğraflarıyla ünlü Belçikalı dedektifi tanıtacağım.

Hercule Poirot

Hercule Poirot, yazar Agatha Christie‘nin tam 33 romanı ve 65 kısa öyküsünde yer almıştır. Kendisiyle ilk kez 1916’da yazılan The Mysterious Affair at Styles (Ölüm Sessiz Geldi) ile karşılaşırız. Belçika’da savaş dönemidir, iktidar değişikliği yaşanmış ve gelişmeler 1904’ten itibaren Belçika Polis Departmanında çalışan Hercule Poirot için çekilmez bir hal almıştır. Poirot bu dönemde özel dedektifliğe başlamıştır hatta başmüfettiş James Japp ile ortak bir davada yer almışlardır. Kendisi gibi İngiltere’ye göç eden yurttaşlarıyla birlikte İngiltere Styles St Mary’e (Essex’e) yerleşir Poirot.

The Mysterious Affair at Styles

Sonrasında Londra’da Whitehaven Mansions‘da yaşamaya başlayan ve mesleğine devam eden Poirot, kendisi gibi düzenli sekreteri Miss Lemon, uşağı George, Belçika’dan tanıdığı dostu ve sonrasında ortağı Yüzbaşı Hastings ve Scotland Yard başmüfettişi James Japp ile birlikte sayısız ve her biri spekülatif nitelikte suçu ortaya çıkartacaktır. Elbette tüm bu zorlu süreci kendi ifadesi ile “küçük gri beyin hücreleri” ile gerçekleştirecektir.

Poirot için sağlıklı bir düşünce yapısı ve olayları doğru analiz edebilmek her şeyden önce gelir. En genel tanımı ile suç kişi ve olaylar arasındaki uzlaşmaz çelişkilerin bir sonucudur ve yeni çelişkiler doğurması da kaçınılmazdır. İşte bu çatlakların arasına sızan ve parçaları itina ile bütünleştirerek anlamlı bir tablo yaratacak olan bilim dalı psikolojidir Poirot için. Hastings’i borsada hızla yükselen ve dibe vuran hisse senetleri ilgilendirirken Poirot için asıl önemli olan bu dalgalanmaların ana nedenleri ve yaratabileceği etkilerdir. Başmüfettiş Japp için suçun anahtarı olan ipucunu doğru yer ve kişide bulmak suçluyu bulmak için yeterliyken, Poirot ipuçlarının hangi olasılıklara neden olabileceği ve olayların arka yüzüyle ilgilenmeyi önemser.

Hercule Poirot’nun yaşamında belirttiğimiz gibi aslında çok fazla arkadaşı yoktur. Bunda hem mesleği hem kendi seçimleri hem de İngiltere’de yaşayan bir yabancı olarak algılanmasının etkisi vardır. Başmüfettiş Japp ve ortağı Hastings haricinde dönem dönem İngiliz Kraliyet Gizli Servisi yöneticisi Albay Race ile görüşür. Yine meslekten arkadaşları bulunmaktadır ama esas olarak tek tabancadır Poirot. Uşağı George ve sekreteri Felicity Lemon yaşamındaki en büyük yardımcıları olacaktır.

Sistemli, Metodik, Nizami Bir Yaşam Tarzı

Poirot abartıdan, gösterişten, curcunadan hiç hoşlanmaz. Suç ve gizemli olaylar peşini bırakmasa da aslında sakin sistemli bir hayat tarzını benimsemiştir. İngiliz kültürüne adapte olmaya çalışmaktadır. Beş çayını ihmal etmez. Tisane isimli bitki çayı (ısırgan) ayrıca nane, böğürtlen likörleri, Frenk üzümünden yapılan şurubu, kaliteli şaraplar ve akşamları içtiği sütlü sıcak kakaosu da vazgeçilmezleri arasındadır. Güne gazetelerini okuyarak başlar. Sigara içmekten keyif alır. Black Coffee’de belirttiği gibi: “Erkekler sigara içmelidir.” Yemek yemeğe oldukça düşkündür Poirot. Güzel bir sofra kendisi için bir ödüldür ve emek gerektirir. Marmelatlı küçük kanepeleri vazgeçilmezleri arasındadır. Altı ayda bir Queen Charlotte Sokağı 58 numarada bulunan dişçisine gider. Giyim tarzı olarak klasik bir beyefendidir. Her zaman cilalı duran küçük bağcıksız rugan papuçları, yeleği, geriye taranmış saçları, her zaman nizami olarak kesilmiş ve vaxlanmış küçük bıyığı, kuş kafası şeklindeki bastonu ve elbette fötr şapkası ile Poirot kendine güvenin ve asaletin simgesidir.

Kendine güven demiştim… Evet dedektifimiz bu konuda hiç de mütevazı değildir. Özellikle konu kendi işi ise alçak gönüllülüğün yeri yoktur. ABC Cinayetleri olayında kendisine polis olup olmadığı sorulduğunda, “Hercule Poirot! Polisten çok daha iyi!” şeklinde karşılık verecek kadar kendinden emin. Ufak davalarla ilgilenmek istemeyecek kadar kendi değerini belirlemiş, süreçlerde yanılma ihtimalini sıfır gören bir özgüvende. The Mystery of the Spanish Chest davasından bir alıntı ile ne demeye çalıştığımı daha net ifade edeyim:

Fakat dostum ben Anglo-Sakson değilim. Neden ikiyüzlü davranayım? Evet, evet siz hepiniz böyle yapıyorsunuz. Zor bir uçuşu başaran bir pilot, tenis şampiyonu… hepsi başkalarına tepeden bakar ve “önemli bir şey değil” derler. Fakat gerçekten öyle mi düşünüyorlar acaba? Kesinlikle hayır. Başkalarının hayranlığını çekmek isterler ve mantıklı insanlar olarak buna yalnızca kendilerinde bulurlar. Fakat yetiştiriliş şekilleri bunu açıkça söylemelerine engel olur. Oysa ben öyle değilim. Sahip olduğum yetenekleri başkalarında görünce de hayran olurum. Kendi alanımda tekim! C’est dommage! Böylece, özgürce ve dürüstçe büyük bir adam olduğumu itiraf ediyorum. Alışılmadık ölçüde düzene, yöntemlere ve ruh yapısına sahibim. Doğrusu ben Hercule Poirot’yum! Neden aptalmışım gibi yaparak utanıp kekeleyim? Yalan olurdu bu.

Yaşadığı ve mesleğini icra ettiği topraklara, İngiltere’ye saygı duymaktadır Poirot. Önemli bazı davalarında İngiliz hükümeti adına da çalıştığı olmuştur. Ancak İngilizlerle ilgili düşünceleri çok da olumlu değildir. 1935’li yıllarda geçen ve birbiri ile alakasız gözüken cinayetlerin aydınlatıldığı Three Act Tradegy davasında son bölümde arkadaşı Bay Satterthwaite kendisine niçin İngilizceyi bazen kusursuz bazen de aksanlı olarak konuştuğunu sorduğunda Poirot’nun yanıtı şu şekilde olacaktır:

Aslında İngilizcem kusursuzdur. Fakat dostum bozuk bir İngilizce ile konuşmak da, aslında son derece yararlı bir şeydir. “Ah, bir yabancı!” derler. “İngilizceyi bile doğru dürüst konuşamıyor.” Benim prensibim insanları korkutmamaktır. Onun yerine onların benimle usulca alay etmelerini sağlarım. Ayrıca bol bol övünürüm. Tabi o zaman bir İngiliz çoğu zaman, “Kendisini bu kadar beğenen bir adam aslında hiç bir işe yaramaz” diye düşünür. İngilizlerin görüş açısı budur. Ama aslında her zaman doğru değildir bu. İşte ben böylece herkesi gafil avlarım. Zaten bu bende bir alışkanlık halini aldı.

Problemlerin çözümünde sabırsızlığa ve fevri davranışlara her zaman karşıdır. Hercule Poirot için ortada o an için çözemediği bir problem varsa bu olsa olsa ya koşulların tam gelişmemesinden kaynaklıdır ya da gözünün önünde duranı görememesindendir. Elbette “Poirot’nun gözünün önündekinden” bahsediyoruz. Yoksa bu sürece okur veya izleyici kolay kolay eşlik edemez. Bu ikinci durumlarda kendisini acımasızca eleştirmekten geri kalmaz: “Embesil, ahmak, gergedan, fil…” tarzında yakıştırmaları özeleştiride ne kadar sınır tanımadığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Çözüme ulaşmak için yalnız kalmak ve parçaları tek tek gözden geçirmek gereklidir. Bu sürece bazen iskambilden yaptığı evler eşlik eder. Poirot için oldukça etkili bir düşünme ve konsantrasyon yöntemidir iskambilden ev yapmak. Parçalar birbirini tutmalıdır. Dengesiz bir parça varsa tüm yapı altüst olur. (Peril at End House)

Hercule Poirot ve Suçluya Yaklaşım

Hercule Poirot suçlular hakkında bazı genel teorilere sahiptir. Bunlar uzun yılların sayısız suç vakasından damıtılarak çıkartılan teorilerdir. Poirot’ya göre suç burjuva işidir. Suçlu ise kendini çok zeki sanan ve asla geri adım atmayacak hastalıklı bir ruh haline sahiptir. Suçlu kendini dünyanın merkezi sanar, asla yakalanmayacağını düşünür ve zihnindeki plana uyması açısından önüne çıkan tüm engelleri aşmaya hazırdır. Başarılı olsa bile tatmin olmayan karakterlerdir suçlular. Bir sonraki eylemleri için pusuya yatarlar ve çıkarları ile çatışan durumlarda yeniden suç işleme eğilimine gözlerini kırpmadan girebilirler. The ABC Murders davasından şu alıntı ile durumu açıklayalım:

Bir katil ise kumarbazların en büyüğüdür. Çünkü o parasını değil, hayatını tehlikeye atar. Kazandığı için bunun hep böyle devam edeceğini sanır. Başarısının sırrının kendisinde olduğunu sanır. Ama bana inanın, hiçbir cinayet, ne kadar dikkatle planlanmış olursa olsun, şans yardım etmedikçe başarıya ulaşamaz. Bir katil tıpkı bir kumarbaz gibi oyunu nerede bırakacağını bilmez. Her cinayetle kendine güveni daha da artar. Ne zekiyim deyip dururlar. Ama o sıradan top döner ve kırmızının üstünde durur.

Hercule Poirot suç kariyeri içerisinde iki kez suçlunun kim olduğunu olayların seyri içerisinde önceden anlamış ve suçu engellemek için suçluyu uyarmak ihtiyacını hissetmiştir. Her iki durumda da suçlu kibirli davranışından vazgeçmemiş ve uyarılara aldırış etmemiştir. İstenmeyen olaylar olmuş cinayetler işlenmiştir. (Triangle At Rhodes ve Death on the Nile) Suçlulardaki bu hastalıklı ve kibirli ruh hali Poirot’yu çıldırtmaktadır. Onlara son kertede kimin zeki olduğunu göstermek Poirot için bir düelloya benzer. Yalana ve manipülasyona tahammülü yoktur. Parçalar mutlaka yerli yerine oturmak zorundadır. Suçla hiç bir ilgisi olmasa bile mantığına sığmayan konuları olayların seyri içerisinde aydınlatabilmek için özel bir çaba sarfeder Poirot.

Hercule Poirot iki önemli davasında suçlu / suçluları görmezden gelmek durumunda kalır. Bunlardan birinde hayranlık ve duygular ön plandadır. (Double Clue) Diğer bir önemli davasında ise biraz koşulların gereği biraz da cesedin kimliğinden ötürü suçluları adalete teslim etmez Poirot. (Murder on the Orient Express) Ancak aynı müsamayı ailesi için çekilmez bir karakter olan Bayan Boynton’un cinayetinde göstermeyecektir. (Appointment with Death)

Hercule Poirot ve Kadınlar

Hercule Poirot’nun özel yaşamının iyi olduğu söylenemez. Evli değildir. Kendi tabiri ile kadınlarla ilişkisini 20 sene önce rafa kaldırmıştır. Hoşlandığı kadınlar olur ancak hiçbiri onun yaşamında düzenli yer edinemez. Kendini kadınlar ve gönül işleri için biraz yaşlı hissetmektedir. Incredible Theft’te soruşturma esnasında kendisine kur yapan hizmetçi ile yaşadığı diyalog çarpıcıdır. “Genç bayan ben bu tip işler için artık yaşlıyım.” Ne kadar yaşlı olduğunu belirtse de bunu bir savunma refleksi olarak da düşünebiliriz. Keza Dead Man’s Mirror’da Ruth Chevenix-Gore’u fiziken çok beğendiğini itiraf etmekten geri kalmaz. Lord Edgware Dies davasında özellikle ITV episodunda vamp kadın Jane Wilkinson’dan da hayli etkilenmiş ve dava sürecinde kendisiyle ilgili büyük hayalkırıklığı yaşamıştır.

Belçika günlerinde Mademoiselle Virginie Mesnard‘a kalbini kaptırır Poirot (Chocolate Box) Ancak yıllar sonra başmüfettiş Japp’ın ödül töreni için Belçika’ya döndüğünde Virginie’yi evli ve çocuklu bulur. Üstelik yakın bir dostu ile. Mademoiselle Virginie’in yıllar önce ceketinin soluna taktığı iğneyi hiç çıkartmaz Poirot. The Mystery of the Blue Train’de ise çevresi düşmanlarla sarılı genç bir kadın olan Katherine Grey’in etkisinde kalacaktır, ne var ki bu ilgi karşılığını bulamadan bitecektir.

Vera Rossakoff

Bir gerçek var ki, Rus kontes Vera Rossakoff Poirot’yu en çok etkileyen kadındır. Rus kontesin Poirot’ya söylediği şu söz hep aklımdadır: Bizimki bir aşk bir kenti yakıp kül edebilirdi. (The Labours of Hercules)

Hercule Poirot zeki, şık, asil, kendine güvenen ve fiziken düzgün bayanlardan hoşlanmaktadır. Bunu dişçisi Henry Morley’nin cinayetini araştırdığı One Two Buckle My Shoe davası esnasında çok net öğreniriz. İngiliz kızlarını genel olarak yetersiz bulmaktadır Hercule Poirot. Bir çoğu nasıl giyineceğini bilmez ve vücut hatları güzel değildir. Yaşamını obsesif derecede nizami yaşayan bir karakterden ötesini beklemek de çok gerçekçi olmaz aslında.

Londra’da “Cehennem” isimli bir gece kulübü işleten sosyetik ve havalı bir kadındır Rus kontes Rossakoff. Poirot kendisine çiçekler gönderir, her karşılaştıklarında iltifat ve jestler yağdırır. (The Labours of Hercules) Ne yazık ki o da usta bir mücevher hırsızı (Double Clue) ve dolandırıcı (Big Four) çıkacaktır. Hayalkırıklıklarının bir getirisi olarak başkalarının mutluluğuna adamıştır kendini Mösyö Poirot özetle.

Yaşamının Son Yılları

Yaşamının son bölümünde artröz hastalığına yakalanır ve İngiltere’ye ilk geldiği dönem kaldığı Styles St Mary’e geri döner. Styles’ta son davasını çözer (Curtain) Gizemli ve sadist bir karakter olan Bay X’in sırrını açığa çıkartır. Poirot’nun ölümü de spekülatif olacaktır. Konuyla ilgili gerçekleri dostu Hastings yaklaşık dört ay sonra bir mektuptan öğrenecektir. Yaşı konusunda net bir veri ortada yoktur ancak zaman çizelgesi ve bölümlerdeki referanslar dikkatli bir şekilde değerlendirildiğinde öldüğünde 69 yaşında olması kuvvetli ihtimaldir. 6 Ağustos 1975 tarihinde New York Times kapaktan “Hercule Poirot Is Dead, Famed Belgian Dedective, Hercule Poirot, The Dedective, Dies” şeklinde haber yayınlayacaktır. Bu olay, kurgu bir karakterin ilk kez böylesi büyük bir yayın organında ölüm haberinin duyurulması anlamına gelecektir.

2 Yorum

Cevap Yaz