Bugün de diğer günler gibi, sıradan bir gün olarak başladı. Uzun bir zamandır böyle. Neredeyse her gün bir diğerinin aynısı. Benim için sorun değil, rutini seviyorum.
Benim de sorunum bu: Rutinimin habersiz bozulmasından hoşlanmıyorum. Son dakika planlarından, sürprizlerden, habersiz gitmelerden, gelmelerden,..
Bıraktığım eşyayı, bıraktığım yerde bulmak istiyorum. Yolda gördüğüm bankın yeri bile değişse bunu farkediyorum. Evet, ben takıntılı bir insanım.
Takıntılı olduğum konulardan biri de Türkçe. Düzgün Türkçe konuşmayan, benim konuştuğumu anlamayan insanlara tahammül edemiyorum. Etmek de istemiyorum.
Bugün canımı sıkan bir olay oldu. Olayı maalesef anlatamam. Olayın kahramanı bu yazıyı okuyacağı için değil. Okumaz, okusa da bunu umursamam. Ama tarzım değil.
Saatler öncesi haberdar olmam gereken bir konudan bir saat kala haberdar oldum. Ve açıklama şu: WhatsApp’tan yazdım ya.
Eskiden akıllı telefonlar yoktu. O dönemlerde cep bilgisayarı kullanıyordum. Ömrümün ciddi bir bölümünü internette geçirdim. Ama (bunu övünerek söylüyorum) elimde telefonla gezmiyorum.
“Neden aramadın, mesajı görmedim” dediğimdeyse aldığım cevap şu oldu; “Tamam, bundan sonra öyle yaparım.” Mavi tik falan olayına hiç girmiyorum. Mesajın okunup okunmaması önemli değil, nasıl olsa ben hazır kıta askerim. Her an görev bekliyorum.
Aynı durumda ben olsam “kusura bakma, okumadığını tahmin edemedim” falan derdim. Ama ne önemi var?! Kabahat bende, dedelerimiz bile WhatsApp kullanıyordu.
Yukarıda bir Rembrandt tablosu var. Aynı renkler ve tuval bende olsa, orijinali de karşımda olsa ben o tabloyu yapamam. Benzetirim ama aynısını yapamam. “Kusura bakma” demekle “bundan sonra ararım” demek aynı anlama gelmiyor.
İşin bir de şu boyutu var, “bundan sonra” dediğinizde gelecekte de bugünküne benzer olayların yaşanması ihtimali var. Yani benim dediğim dedik, çaldığım düdük. Senin fikrinin önemi yok. Eyvallah!
Ben bu ve buna benzer yazdığım yazıları kendim ve yazdıklarım bir anlam ifade edenler için yazıyorum. Blog benim, zaman benim! İnsanların büyük çoğunluğu için beni takıldığım pek çok şey anlamsız. Benim içinse o büyük çoğunluğun arasında yaşamak, onlarla anlaşmaya çalışmak, konuşmak için uğraş vermek o kadar zor ki.
Neyse bi şiirle devam edeyim.
Sussam Gönül Razı Değil, Söylesem Tesiri Yok
Beyhude gamlanma divane gönül
Cümle alemin rızkını veren vardır
Yaptığın hatayı görmüyor sanma
Kalpte gizli en derin sırları bilen vardır
Mal-ı emlakım var deyu güvenme
Arkam var deyu dayanma
Sırt üstü insanı yere varan vardır
Beyhude gamlanma divane gönül
Cümle alemin rızkını veren vardır
Derdime vakıf değil canan
Beni handan bilir
Hakkı vardır şad olanlar
Herkesi şadan bilir
Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil
Çektiğim alamı bir ben birde Allah’ım bilir
Fuzuli
Bir yandan Within Temptation dinleyip bir yandan Fuzuli şiiri paylaşmak epey garip oldu. Ama çok rahatladım. Gülten Akın’ın şiirinde dediği gibi “
Ah, kimselerin vakti yok, durup ince şeyleri anlamaya.” Kime ne anlatayım?! Ben de buraya yazıyorum.
Evet alakasız şeyleri takıyorum. Tsunami falan olursa onu da takarım. Şimdilik elimde bu var. Ama tsunami gelecekse lütfen WhatsApp’tan yazmasın, okuyamayabilirim.